3 Ocak 2010 Pazar

Bir Günlük Yaşam

Önce dağlara gitti, aradı neyi aradığını bilmeden. Pek de haz almamıştı, denizi denedi ama deniz onu savurdu. Kıyıya yöneldi, kalabalığın arasında şaşkına döndü. Burada her renk vardı, sesler geliyordu, karmaşa hüküm sürüyordu. Ne kadar ilgi çekiciydi. O da ne, üzerine doğru kocaman bir şey geliyordu. Hemen başka yöne döndü, zor kurtardı kendini. Düüüüt, diye bir ses duydu, oradan da ürküp, uzaklaştı. Çocuklar gördü, hemen onlara yaklaştı. Kokularını alıyordu onların, zararsızlığın ve masumiyetin kokusu. Çok uzun sürmedi çocuklarla macerası, onu tutmaya çalışmaları ile çocukların oluşturduğu kalabalıktan da uzaklaştı. Hemen yanından bir martı geçti, onun arkasına takıldı ama hızına yetişemedi, vazgeçti. Garip bir sesle tekrar irkildi, kocaman bir balık yaklaşıyordu. Olamaz, balıktan insanlar iniyordu. Hemen gitti, ama bu teneke gibiydi, cansızdı, balık gibi denizde giden ama balık olmayan şey… İnsanlar yoğun bir patırtı ile üstüne üstüne geliyorlardı, onlardan korkuyor ve yanlarında savunmasız hissediyordu kendini. Hemen uzaklaştı. Daha içlere yöneldi, ağaçlar vardı bu kalabalıkta. Onların yanına yaklaştı, arıyı gördü ama o da yalnız sayılırdı. Kovanları yoktu arının… Arının yanında durdu, pek büyük çiçek tarlaları da yoktu burada.
Bir çocuk ona koşmaya başladı, izin verdi kendisine yaklaşmasına ama ona dokunmaya çalışması ile tekrar irkildi. Neydi bu sahiplik duygusu… Ya vurdumduymazlardı, onu önemsemeyen ezecek kadar önemsiz gören insanlar vardı ya da ona sevgiyle yaklaşıp, güzel kanatlarını tutmak isteyenler. Kanatları olmadan uçabilir miydi bir kelebek? Böyle sevgi olur muydu? Bu insanlar ne kadar da garipti, onu sadece gözlerindeki ışıltı ile seyreden, onun varlığını kabul edip, ona zarar vermeyen insanlar neredeydi? Kızmıştı insanlara, dünya ne kadar da ilginçti, hava kararmaya başlamış ve onun görecekleri azalmıştı. Tam bunları düşünürken, zamanın ne kadar da boşa gittiğini fark etti. Bir iki saat içinde ölecekti. Şimdiden kanatlarının ağırlaşmaya başladığını hissediyordu. Görmek, tanımaktı amacı. Çiçekler belki de onun gerçek dostuydu. Annesi onu boşuna mı bir çiçeğin yanına bırakmıştı. Kanatlarını çiçeğin yanında açmış, ilk uçuşunu onun yanında denemişti. Hem o çiçek, kendisine dokunmasına, üzerinde hareket etmesine izin vermemiş miydi? Birbirlerini oldukları gibi kabul etmişlerdi. Çiçeklere dönecekti, ait olduğu yere. Daha fazla çiçekle dost olacak ve onların arasında gözlerini yumacaktı. Geldiği dağın eteklerine hızla uçmaya başladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder