29 Kasım 2009 Pazar

Gizli Oturum, Yoksa cehennem içimizde midir?

Üsküdar sahnesinde seyretme imkanı bulduğum düşündürücü niteliği olan bir oyundu. Jean Paul Sartre’nin oyununu, Ergün Işıldar’ın yönetmenliğinde; Ece Okay, Özge Özder, Emre Narcı ve Osman Gidişoğlu’nun oyunculukları ile seyretme imkanı bulduk.


Bir mekana hapsedilmiş üç kişi, hayatın bittiği yerde arada kalmışlık duygusu. Ne cennet ne cehennem, kuşkunun verdiği cehennemi yaşarken bir aradalar. Ne bir ışık, ne uyku... Sadece o mekanda var olmaya çalışırken, maskelerin korunma çabası. Kendi içlerindeki cehennemi başkalarında bulma uğraşı. Bireyin özgürlüğünün,var oluşunun, diğer bireylere bağlı olması, bunun verdiği akıl yürütmeler ve kuşkular arasında kendini bulmak belki de kendini bulmaktan kaçınmak. Seçimlerimizin bizim kendi hayatımızı, bir anlamda kendi cennet ve cehennemimizi, oluşturduğunun farklı bir yansıtılışı vardı oyunda.

Varoluşçuluk ve derin düşünülesi konular içeren bir oyundu. Sadece kafa dağıtmak ya da sosyal eğlenti adına tiyatroya gidenlerin sıkıcı bulmasının olası olduğu ama sorgulamalara kendini kaptıran, felsefeye ilgi duyanların beğeneceğine inandığım bir oyundu.

Oyunun başlarında ciddi bir adaptasyon sorunu yaşasam da hem konu itibariyle hem de oyunculuklar açısından beğendiğim bir oyun oldu. Bu adaptasyon problemi belki de kurgusundan kaynaklandı. Seyredeceğim film ve oyunları özellikle bilgi sahibi olmadan, ön araştırma yapmadan izlemek istiyorum. Bu şekilde; ne olacağını bilmeden, daha çok zevk alıyorum, merak duygum tetikleniyor. Araştırmak mı gerekiyor yoksa oyunun anlaşılır mı olması gerekir? Yine de beli süre sonra olaya adapte oldum ve baştaki bu aksaklığa rağmen oyundan çok keyif aldım. Emeği geçen herkese teşekkürler.

Oyun ile ilgili yorumlarım linkte bulunmaktadır.

zeynep yorum

24 Kasım 2009 Salı

Tekrar Çal Sam

Ragıp Yavuz’un yönetmenliğinde, bir Woody Allen senaryosu. Tiyatroya uyarlanışını çok başarılı bulduğum bir gösterimdi. Kasım ayında Haldun Taner sahnesinde seyretme şansı buldum. Biraz ürkek biraz düşünceli girdim salona, “ya beğenmezsem endişesi” taşıyordum ama ilk 5-10 dakikadan sonra keyifle izledim.

Bir adamın, Allan, eşi tarafından terk edilişinden başlayan olaylar dizisini konu alıyordu. En yakın arkadaşı-Dick, ve eşinin, Linda, yardım etme çabaları arasında yeni bayanlar ile tanıştırılması, bu sırada Linda ile yakınlaşmalarını konu alan bir oyundu. Evin perisi fikrini çok beğendim. Allan’ın içsel çekişmelerini, evin perisi karakteri mimik ve beden dili ile oyuncuya yansıtıyor ve oyunu tek düze olmaktan çıkartıyordu. Belki bir çöküş olarak nitelendirebileceğimiz bir olay, komedi şeklinde izleyiciye sunuldu. Aldatmak, terk edilmek, beğenilmemek korkusu, kendini koyuverme gibi durumların içinden çıkılmaz bir hal aldığı anda, “ kendin gibi olabilmek” ile birçok şeyin başarılabileceğinin vurgulandığı düşündürücü niteliği olan bir oyundu.

Ragıp Yavuz, senaryoda olmamasına rağmen “evin perisi” karakterini eklemiş ve bence gayet başarılı da olmuş. Oyunculukları başarılı buldum, sahne tasarımı ve kostüm tasarımı da etkileyiciydi. Herkese önerebileceğim bir oyun, keyifli seyirler..

Oyun ile ilgili daha geniş yorumum linkte bulunmaktadır.

zeynep yorum